Her sabah yeni bir güne uyanırken, gözümüzü açar açmaz artık umut değil endişe sarıyor içimizi. Sokakta yürüyen, alışveriş yapan, çalışıp ekmek parası kazanmaya çalışan herkesin dilinde aynı soru var: Nereye gidiyoruz? Son dönemlerde yaşanan siyasi belirsizlikler ve çalkantılar öylesine derinleşti ki, artık ülkenin ekonomisi adeta kalp ritmini kaybetmiş bir hasta gibi yoğun bakımda çırpınıyor.

Hatırlıyor musunuz, eskiden hayallerimiz vardı? Yarınlara dair umutlarımız, planlarımız ve hayata dair inançlarımız vardı. Bugün ise insanların gözlerinde sadece çaresizlik okunuyor. Döviz kurları kontrolden çıktı, dün gibi hatırladığımız 10 TL’lik dolar kuru bugün 38 TL'yi aşmış durumda. İnsanlar şaşkın, yatırımcılar panikte. Euro’nun 41 TL’ye yükselmesi, altının gramının 4 bin TL’ye yaklaşması, Türkiye’nin ekonomi tarihindeki karanlık ve acı günlerin habercisi gibi. Merkez Bankası'nın müdahaleleri belki kısa süreli rahatlatıyor ama pansuman tedbirler, derinleşmiş yaraları iyileştirmiyor.

Borsa İstanbul'da yaşanan trajedi ise yatırımcıların gözlerindeki hayal kırıklığını daha da artırıyor. Bir gün içinde iki kez devre kesici uygulanması, yüzde 8,7 değer kaybı, sadece rakamsal bir kayıp değil. Bu, vatandaşın geleceğe duyduğu güvenin, huzurun ve inancın da yok olması demek. Her değer kaybında yüreğimizden bir parça kopuyor sanki.

Ve Türkiye'nin CDS primi… 279 baz puana ulaşarak son beş ayın zirvesini görmesi, sadece ekonominin değil ülkemizin uluslararası itibarının da yara aldığının göstergesi. Borçlanma maliyetlerinin artması, gençlerin, yaşlıların, emekçilerin geleceğinden çalıyor. Yabancı yatırımcılar artık Türkiye'yi güvenli bir liman olarak değil, riskli ve belirsiz bir alan olarak görüyor. Bu durumun en büyük zararı, ekmeğini alın teriyle kazanan vatandaşlarımıza oluyor.

Sıcak para yatırımlarının yarattığı risk ise ayrı bir drama dönüşmüş durumda. 312 milyar dolarlık bu sermaye, her an bir fırtına gibi ülkeyi terk edebilir. Ani çıkışlarıyla ekonomiyi daha da kırılgan hale getirebilir. Bu sermayenin ülkemizde kalmasını sağlayan tek şey olan kısa vadeli kazanç beklentisi bile artık ciddi tehdit altında. Siyasi belirsizlik devam ettikçe bu sermayenin kaçışı kaçınılmaz görünüyor.

Artık sokaklarda sabrı kalmamış insanların çığlıkları duyuluyor. Marketlerde her gün artan fiyatlar, vatandaşın cebini yakıyor, umutlarını eritiyor. Alım gücü gün geçtikçe azalırken, insanlar sadece hayatta kalmanın mücadelesini veriyor. Evine ekmek götürmek için her gün daha fazla çalışan, yorulan, umudu tükenen milyonlar var.

Türkiye’ye gerçekten yazık oluyor. Ülkemiz bu kadar derin acıları, belirsizlikleri hak etmiyor. Ekonomik ve siyasi istikrara kavuşmak, huzur içinde yaşamak bu toprakların kaderi değil mi? Ancak görünen o ki, çözüm için bekleyecek zamanımız kalmadı. Artık acilen, hepimizin ortak geleceği için, somut adımlar atılması gerekiyor. Çünkü her geçen gün, sadece ekonomimizden değil, Türkiye’nin geleceğinden, çocuklarımızın yarınlarından çalıyor.