Dünya gazetesi yazarı Prof. Dr. Selva Demiralp, son köşe yazısında ABD ve Türkiye’nin farklı siyasi ve ekonomik bağlamlarda benzer belirsizlik süreçlerinden geçtiğini vurguladı. İki ülkenin de, siyasi gelişmelerin piyasalara yansıyan etkileriyle birlikte ekonomik kırılganlıklar yaşadığına dikkat çeken Demiralp, bu durumu karşılaştırmalı analizle değerlendirdi.

ABD’de enflasyon beklentisi artıyor, yön duygusu kayboluyor

ABD’de son dönemde gündeme gelen tarife politikaları, yalnızca ticaret ilişkilerini değil, genel ekonomik güveni de etkiliyor. Trump yönetiminin istikrarsız ve belirsiz mesajlarla şekillenen tarife açıklamaları, piyasalarda yön kaybına yol açarken, yatırımcılar için ciddi bir risk unsuru oluşturuyor. Michigan Üniversitesi’nin yayımladığı verilere göre, ABD’de hanehalkı enflasyon beklentisi martta %5’ten %6,7’ye yükseldi. Aynı dönemde manşet enflasyonun %2,4’e gerilemesi, siyasi atmosferin ekonomik beklentiler üzerinde daha baskın hale geldiğini gösteriyor.

Türkiye’de de siyasi tansiyon beklentileri etkiliyor

Türkiye’de de benzer bir tablo gözlemleniyor. Haziran sonrası düşüşe geçen enflasyon oranına karşın, mart ortasında yükselen siyasi tansiyon ekonomik beklentileri olumsuz etkiledi. Koç Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen Hanehalkı Enflasyon Beklentisi Anketi, 15-19 Mart döneminde bu kırılmanın izlerini ortaya koydu. Demiralp’e göre, beklentilerdeki bu bozulmanın kalıcı olup olmayacağı siyasi gelişmelere bağlı.

Trump'ın tarifeleri: strateji mi, belirsizlik mi?

ABD Başkanı Donald Trump’ın tarife kararları, Demiralp tarafından Shakespeare’in Hamlet karakterine benzetilerek değerlendirildi. “Tarife koymak ya da koymamak” ikilemi içinde savrulan Trump’ın tutarsız politikaları, piyasalarda istikrarsızlık yaratıyor. Tarife kararlarının bir stratejiden çok, içgüdüsel reflekslerle alındığına işaret eden Demiralp, bu tutumun yatırımcılar ve üreticiler için ciddi bir risk anlamına geldiğini belirtti.

Ticaret açığı söylemi ve iktisadi gerçeklik
Demiralp, Trump’ın “ticaret açığı kötüdür” yaklaşımının da iktisadi olarak sorunlu olduğunu savundu. Nobel ödüllü iktisatçı Paul Krugman’ın örneğine atıfla, ülkeler arası ikili ticaretin denkleştirilmesi yönündeki söylemin mantık hatası içerdiğini belirtti.

Türkiye açısından riskler ve sınırlı fırsatlar
Türkiye’nin mevcut durumda düşük tarife diliminde kalıp kalmayacağı belirsizliğini koruyor. Ancak bu durumun sürmesi halinde Türkiye açısından kısmi bir avantaj oluşabileceği öngörülüyor. Demiralp’e göre, ihracata dayalı büyümeye tam geçilememiş olması, iç talep odaklı yapısıyla Türkiye'yi dış ticaret savaşlarına karşı görece daha dirençli kılabilir. Yine de Türk Lirası’nın değerlenmesi ve düşük katma değerli ürün ihracatı, Türkiye’nin Çin’e uygulanan tarifelerden doğrudan kazanç sağlamasını zorlaştırıyor.

Farklı rotalar, benzer sonuçlar
ABD ve Türkiye örneklerinde ekonomik sarsıntının temelinde farklı etkenler bulunsa da, ortak nokta olarak siyasi belirsizliklerin ekonomik beklentiler üzerindeki etkisi öne çıkıyor. Demiralp, yatırım kararlarını ve piyasa dinamiklerini belirleyen en önemli faktörlerden birinin “yön duygusu” olduğunu, bu duygunun kaybolduğu dönemlerde ise büyümenin yerini savrulmanın aldığını ifade ediyor.