Süveyş Kanalı'nın kilit rolü, global ticaretin hassas dengelerini bir kez daha gözler önüne seriyor. İran destekli Husi militanlarının Kızıldeniz'deki eylemleri, bu kritik geçiş noktasında alarm zillerini çalarken, Asya ve Avrupa arasındaki ticareti tehdit ediyor. Ancak, bu durumun Avrupa ekonomisi üzerindeki etkileri henüz tam olarak hissedilmiş değil. Bu, küresel ekonominin genel performansı ve mevcut ekonomik gevşekliklerle ilişkilendirilebilir.
Almanya Ekonomi Bakanlığı'nın ve Bank of England başkanı Andrew Bailey'nin yorumları, bu saldırıların Avrupa'nın makroekonomik dengeleri üzerindeki etkisini şimdilik sınırlı tuttuğunu gösteriyor. Ancak, bu geçici bir rahatlama olabilir. Önümüzdeki günlerde açıklanacak ön PMI okumaları ve euro bölgesi enflasyon tahminleri, bu durumun ekonomik göstergeler üzerindeki etkisini daha net bir şekilde ortaya koyabilir.
Krizin Avrupa ekonomisine neden henüz ciddi bir etki yapmadığına dair bir tez, küresel ekonominin halen yavaş bir toparlanma sürecinde olmasıdır. Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Fatih Birol'un açıklamaları, petrol piyasasının şu anda stabil bir arz-talep dengesine sahip olduğunu gösteriyor. Alman lojistik devi DHL'nin değerlendirmesi de, global ekonominin henüz tam kapasiteye ulaşmadığını vurguluyor. Bu durum, şirketlerin maliyet artışlarını tüketicilere yansıtma kapasitelerini de sınırlıyor.
İlginç bir nokta, Pepco Group ve IKEA gibi büyük şirketlerin, mevcut durumda bile maliyet artışlarını absorbe etme ve fiyatları dengede tutma yetenekleridir. Bu, tüketici fiyat enflasyonunun yönünü şimdilik değiştirmeyeceğini gösteriyor.
Ancak, politika yapıcılar için durum o kadar basit değil. Süreç ne kadar uzarsa, ekonomik tabloya zarar verme olasılığı da o kadar artıyor. Oxford Economics'in navlun maliyetleri üzerine yaptığı tahminler, konteyner taşımacılığı fiyatlarındaki artışların yıllık enflasyona önemli bir etki yapabileceğini gösteriyor. Avrupa Merkez Bankası'nın enflasyon beklentileri de bu dinamikler ışığında değerlendirilmeli.
Husi saldırılarının, merkez bankalarının para politikası kararları üzerindeki etkisi belirsizliğini koruyor. Bu durum, politika yapıcıları sadece ekonomik göstergelere dayanarak hareket etmekte zorluyor. Gelecekte, bu kriz şirketleri daha öngörülebilir ve güvenli tedarik zincirleri oluşturmaya yöneltebilir. Bu, "yakın kıyıya bağlama" veya "yeniden kıyıya bağlama" stratejileri gibi alternatif ticaret yollarını gündeme getirebilir. Ancak bu tür değişiklikler, kaçınılmaz olarak daha yüksek maliyetleri beraberinde getirecektir.
Özet olarak, Kızıldeniz'deki gelişmeler, Avrupa ekonomisi için potansiyel bir risk unsuru olarak kalmaya devam ediyor. Bu durum, global ticaretin ne denli kırılgan olduğunu ve politika yapıcıların bu tür krizlere ne kadar hazırlıksız yakalandığını bir kez daha gösteriyor. Bu krizin uzun vadede Avrupa ekonomisi ve küresel ticaret üzerindeki etkilerini izlemek, sadece ekonomistler için değil, tüm politika yapıcılar için önem taşıyor.