Dünya Gazetesi’nin Serbest Kürsü köşesinde değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Ümit İzmen, siyasi krizlerin ekonomik krizlere etkisini ele aldı. İzmen’e göre, ekonomi ve siyaset birbirinden ayrı düşünülse de pratikte iç içe geçmiş alanlar. Türkiye gibi yapısal kırılganlıkları bulunan ekonomilerde ise siyasi krizler, ekonomik istikrar üzerinde doğrudan belirleyici olabiliyor.

"Her dalgalanma kriz değildir"

Ekonomik kriz kavramının sık kullanıldığını, ancak bu tanımın içinin dikkatle doldurulması gerektiğini belirten İzmen, mali piyasalardaki her dalgalanmanın krize dönüşmediğini söyledi. Ona göre, kriz ifadesi yalnızca büyümeyi negatif yönde etkileyen, reel sektör ve finans sisteminde ciddi sorunlar oluşturan durumlar için kullanılmalı.

Geçmiş örnekler uyarı niteliğinde

İzmen, siyasi krizlerin ekonomik sonuçlar doğurduğu uluslararası örnekleri hatırlattı: 1994 Meksika, 1997 Asya, 2001 Arjantin, 2014 Venezuela, 2015-2016 Brezilya ve Arap Baharı sonrası Ortadoğu ülkeleri. Tüm bu örneklerde siyasi belirsizliklerin, zaten zayıf olan ekonomik dengeleri sarstığına dikkat çekti.

Türkiye’de geçen hafta yaşanan dalgalanma

Geçen hafta Türkiye piyasalarında yaşanan sert hareketliliğin, klasik bir siyasi kriz tepkisi olduğunu belirten İzmen, döviz kurunda hızlı artış, CDS’lerde yükseliş, borsa düşüşü ve rezerv kaybının ardından piyasaların bu hafta göreceli bir sakinlik kazandığını ifade etti. Ancak bu durumun, krizin tamamen atlatıldığı anlamına gelmediği uyarısında bulundu.

Kriz çöküşe dönüşür mü?

İzmen’e göre, siyasi krizlerin reel sektörde bir çöküş yaratabilmesi için finans ve reel sektör bilançolarında ciddi kırılmalar olması gerekir. Bugün için Türkiye'de bu ölçekte bir sorun görünmediğini belirten İzmen, "çöküş olasılığı düşük olsa da, resesyon ve yüksek enflasyon riski büyüyor" dedi.

Enflasyon ve büyüme üzerindeki baskı artıyor

TL’deki değer kaybının enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı yaratacağını belirten İzmen, yıl başında revize edilen enflasyon tahminlerinin yeniden yukarı çekilmesinin muhtemel olduğunu söyledi. Yüksek faiz, talep daralması ve küresel ekonomideki yavaşlama gibi etkenlerin de büyüme üzerinde baskı oluşturduğuna dikkat çekti.

İstihdamda görünüm bozulabilir

İzmen, atıl işgücü oranının yükselmesine ve yapay zekâ gibi teknolojik gelişmelerin istihdam üzerindeki olumsuz etkisine vurgu yaparak, büyümedeki yavaşlamanın istihdamı daha da zorlaştıracağını ifade etti. İşçilik maliyetlerinin yükselmesi de bu baskıyı artıran bir diğer unsur.

İhracatta da avantaj beklenmemeli

TL’deki değer kaybının ihracatçılara avantaj sağlayamayabileceğini belirten İzmen, OECD raporlarına atıfla dünya ekonomisinde de büyümenin yavaşlayacağına dikkat çekti. Ayrıca, ABD’nin 2 Nisan’da devreye alacağı yeni gümrük tarifelerinin de küresel ticaret üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini kaydetti.

Krizleri önlemenin yolu: hukuk ve reform

Kapsayıcı bir öneriyle yazısını tamamlayan İzmen, hem siyasi hem ekonomik krizlerin önüne geçmek için “bünye güçlendirilmelidir” çağrısında bulundu. Siyasette kriz üretme kapasitesini azaltmak için kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve çoğulcu demokrasi gerektiğini belirtti. Ekonomik olarak ise yapısal reformlar, rekabet gücünün artırılması ve toplumsal yapı ile üretim yapısı arasında denge kurulması gerektiğini vurguladı.

İzmen, "bünye zayıfsa hafif bir nezle bile ölümcül olabilir" diyerek, hem siyasi hem de ekonomik alanda krizlere karşı dayanıklı bir yapı inşa edilmesinin önemini hatırlattı.