Esad rejiminin devrilmesiyle Suriye’de oluşan yeni siyasi ve askeri tablo, Türkiye için ciddi riskler ve sorumluluklar doğurdu. Ankara, bir yandan Fırat’ın doğusundaki PYD-YPG yapılanmasına karşı stratejiler geliştirirken, diğer yandan ABD ile ilişkilerde hassas bir denge kurmaya çalışıyor.
ABD’nin eski Başkanı Donald Trump, Esad sonrası gelişmelere dair yaptığı açıklamalarda Türkiye’yi hedef aldı. “Dostça olmayan ele geçirme” (unfriendly takeover) ifadesini kullanarak, Türkiye’nin Suriye’deki rolünü eleştiren Trump, bu süreci iş dünyasındaki “hostile takeover” (düşmanca ele geçirme) terimine benzetti. Uzmanlar, bu söylemin, Washington’un Ankara’yı Suriye’deki gelişmelerden doğrudan sorumlu tutacağının işareti olduğunu belirtiyor.
Suriye’de parçalı güç dengesi
Suriye, Esad rejiminin devrilmesiyle fiilen dört ana bölgeye ayrılmış durumda:
- Fırat’ın doğusu: PYD-YPG’nin kontrol ettiği bu alan, ABD tarafından destekleniyor. Ancak Türkiye, bu yapıyı terör örgütü PKK’nın uzantısı olarak görüyor.
- Kuzeybatı: Türkiye destekli grupların kontrol ettiği bölge, özellikle sınır güvenliği açısından Ankara için stratejik önem taşıyor.
- İdlib ve çevresi: HTŞ’nin etkili olduğu bu bölge, Ankara’nın terörist olarak tanımlanan bir yapıyla dolaylı ilişkiler içinde bulunması nedeniyle dikkat çekiyor.
- Güney Suriye: İsrail, Suriye’nin güneyinde geniş bir alanı işgal ederek bölgedeki etkinliğini artırmış durumda.
ABD’den yaptırım ve siyasi baskı tehditleri
Türkiye’nin PYD-YPG kontrolündeki bölgelere yönelik muhtemel bir sınır ötesi harekâtı, ABD Kongresi’nde büyük bir tepkiyle karşılanıyor. Geçtiğimiz hafta, Senatör Van Hollen ve Lindsey Graham, Türkiye’ye yönelik yaptırım tehditlerini içeren bir açıklama yaptı. Bu açıklama, Kongre’nin PYD-YPG konusunda “partiler üstü” bir dayanışma içinde hareket ettiğini gösteriyor.
2019’da benzer bir süreç yaşanmış, ABD Kongresi Türkiye’nin olası bir operasyonunu durdurmak için ekonomik yaptırımlar içeren karar tasarılarını gündeme getirmişti. Trump yönetimi ise yardımcısı Mike Pence’i Ankara’ya göndererek Türkiye’yi bu planlardan vazgeçirmişti. Bugün yaşanan gelişmeler, benzer bir sürecin tekrar edilebileceğine işaret ediyor.
Ankara’nın siyasi hamleleri tartışma yaratıyor
Esad rejiminin düşmesiyle Türk yetkililerin Şam’daki adımları, uluslararası kamuoyunda yankı uyandırdı. MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın, Şam’da Emevi Camii’nde namaz kıldığı görüntüler, Arap dünyasında büyük ses getirdi. Aynı zamanda, HTŞ lideri Colani ile verilen pozlar, Türkiye’nin bu gruba mesafesini tartışmalı hale getirdi.
AK Parti içindeki farklı yaklaşımlar da dikkat çekiyor. Partinin sözcüsü Ömer Çelik ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, HTŞ ile Türkiye’nin arasında mesafe olduğunu vurgulayan açıklamalar yaparken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski danışmanlarından Yasin Aktay’ın Colani ile aynı karede yer alması, özellikle Arap dünyasında eleştirilere yol açtı.
Bölgesel aktörlerden karşı hamleler
Suriye’deki denklemleri zorlaştıran bir diğer unsur ise İsrail’in tutumu oldu. Başbakan Benjamin Netanyahu, Esad sonrası süreci fırsata çevirerek, işgal ettiği Herman Dağı’ndan Şam’a karşı güç gösterisi yaptı. İsrail’in bu hamlesi, Suriye’de yeni bir gerilimi tetikleyebilir.
Türkiye için zorlu bir sınav
Ankara’nın Suriye’deki adımları, Esad sonrası süreçte daha da karmaşık bir hal almış görünüyor. ABD ile ilişkiler, PYD-YPG tehdidi ve HTŞ’nin pozisyonu, Türkiye için hem iç hem de dış politikada önemli zorluklar doğuruyor. Bölgedeki bu karmaşık tablo, Ankara’nın Esad sonrası dönemde daha temkinli bir strateji izlemesini gerektiriyor.
Zeynep Gürcanlı/Ekonomim