ABD Merkez Bankası'nın (Fed) her yıl düzenlediği Jackson Hole konferansı, bu yıl küresel ekonomideki zayıf büyüme sinyalleri ve iş piyasalarındaki risklerle gölgelendi. Konferansta, ABD ve Avrupa merkez bankalarının faiz oranlarını düşürmeyi hedeflemesiyle para politikasının değişen yörüngesi vurgulandı. Bu gelişmeler, küresel ekonominin geleceği hakkında belirsizlikleri artırdı ve politika yapıcıların odak noktası haline geldi.

Powell’dan Faiz İndirimi Sinyali

Fed Başkanı Jerome Powell, konferansta yaptığı konuşmada, faiz oranlarında indirimin yakın zamanda başlayabileceğini belirterek, iş piyasasında daha fazla soğumanın istenmeyen bir durum olduğunu ifade etti. Powell’ın bu açıklamaları, Fed’in enflasyonla mücadele döneminde daha ılımlı bir politika izleyebileceği sinyalini verdi. Bu mesaj, küresel piyasalar tarafından dikkatle izlendi ve ABD'nin yumuşak bir iniş yapabileceğine dair umutları artırdı.

Powell’ın vurguladığı zayıf istihdam verileri, ABD ekonomisinin yavaşlama eğilimine işaret ederken, Eylül ayında 50 baz puanlık bir faiz indirimi beklentisini güçlendirdi. Ancak, bu indirimin büyümenin daha fazla gerilemesini önlemek için mi, yoksa kısıtlayıcı politikaların normalleşmesi olarak mı değerlendirileceği konusunda belirsizlikler sürüyor.

Avrupa’da Büyüme Zorlukları ve ECB’nin Tepkisi

Avrupa Merkez Bankası (ECB) da benzer bir şekilde, enflasyon baskılarının hafiflemesi ve büyüme görünümündeki belirgin zayıflama nedeniyle Eylül ayında faiz indirimi yapmayı değerlendiriyor. Euro bölgesi ekonomisi, özellikle Almanya gibi büyük ekonomilerde, neredeyse durma noktasına gelmiş durumda. Almanya’nın imalat sektörü derin bir resesyonla karşı karşıya ve Çin'den gelen zayıf talep nedeniyle ihracat düşüş gösteriyor.

ECB politika yapıcıları, özellikle büyüme risklerinin artmasıyla birlikte, faiz indirimi yapma yönündeki baskılarla karşı karşıya. ECB üyesi Olli Rehn, son dönemde artan negatif büyüme risklerinin, Eylül ayında faiz indirimi yapılması için güçlü bir argüman sunduğunu belirtti.

Japonya ve Çin’deki Ekonomik Belirsizlikler

Japonya Merkez Bankası (BOJ), on yıllardır süren parasal destek politikalarını sonlandırma kararlılığını yineledi. Ancak, Japonya’daki son enflasyon verileri, iç talepteki zayıflığın sürdüğünü gösteriyor ve BOJ’un daha fazla faiz artırımı yapmasını zorlaştırıyor. BOJ’un eski yönetim kurulu üyesi Sayuri Shirai, Japonya’da iç talebin çok zayıf olduğunu ve ekonomik açıdan bakıldığında BOJ’un faiz artırımı için yeterli sebep bulunmadığını belirtti.

Çin’de ise durum daha da karmaşık. Dünyanın en kalabalık ülkesi, deflasyon riski ve uzun süredir devam eden emlak kriziyle boğuşuyor. Zayıf tüketici güveni ve iş dünyasındaki belirsizlikler, Çin ekonomisinin toparlanmasını engelliyor. Çin Merkez Bankası, bu zayıf görünümle başa çıkmak için geçtiğimiz ay sürpriz bir faiz indirimi yaparak piyasaları şaşırttı. Ancak, bu adım bile IMF’nin Çin’in büyüme projeksiyonlarını düşürme ihtimalini ortadan kaldırmadı.

Küresel Ekonominin Geleceği Hakkında Belirsizlikler

Küresel ekonomik toparlanma üzerindeki belirsizlikler, dünya genelindeki üreticiler için büyük riskler oluşturuyor. ABD ve Çin’deki büyümenin yavaşlaması, özellikle ABD, Avrupa ve Asya’daki fabrikaların temmuz ayında yaşadığı sıkıntılarla birleşince, küresel ekonomik toparlanmanın yetersiz kalabileceği endişelerini artırıyor. Özellikle Brezilya gibi kaynak zengini gelişmekte olan ülkelerde, Çin'deki yavaşlama metal ve gıda ihracatını olumsuz etkileyebilir, ancak daha ucuz ithalat enflasyonist baskıları hafifletebilir.

IMF Başekonomisti Pierre-Olivier Gourinchas, küresel ekonomideki bu karmaşık dinamiklerin piyasalar üzerinde oynaklığa yol açabileceğini belirtti. Gourinchas, büyük merkez bankalarının parasal genişleme döngüsüne girmesiyle birlikte, piyasalarda daha fazla oynaklık beklenebileceğini söyledi. Japonya’nın ise bu süreçte farklı bir döngüde olduğunu belirten Gourinchas, piyasaların bu farklılığı anlaması gerektiğini vurguladı.

Editör: Halit Alptekin